23 Mart 2010 Salı

saha'dan

diyarbakır-lice çevresinde, bölgenin çoğu yerinde olduğu gibi, bir çok köye giriş hala yasak. doksanlardaki köy yakma ve boşaltma olaylarından uzun zaman sonra köylere geri dönüş yolu açılmış ve maddi-manevi kayıpları için tazminat ödeneceği açıklanmıştı. fakat aradan onbeş sene geçmesine rağmen bölgede hala bir iyileşme yok. boşaltılan köylere giriş güvenlik kuvvetleri tarafından denetleniyor.

Taksici: Şimdi dibek’e diyelim gidersek, yolda tutsalar bizi bırakmazlar, ne işin var derler, ne gezersin, kendini oradan kurtarabilir misin, kurtulabilir misin?

İbrahim: Ben mi ben her türlü kurtulurum abi sen merak etme.

Dükkancı: Yok babam çocuk kendimi kurtarırım diyor.

Avukat: Bana bir şey yapamazlar.

İbrahim: Bana da bişi yapamazlar ki.

Avukat: Bana bişi yapamazlar çünkü beni arama yetkileri dahi yok, çünkü şunu biliyorlar bu adam bütün haklarını biliyor, ne uğraşacağım bununla.

Taksici:Ben de taksiciyim diyecem, beni filan yere götür dediler ben de götürüyorum diyecem, ya yine biz seni koruruz da sen kendini koruyabilir misin?

İbrahim: Abi bana naspınlar ya, ben Boğaziçi üniversitesinden geliyorum, bilimsel bi araştırma yapıyorum neticede

Taksici: [uzun uzun gülüyor] Hadi bakalım, peki.

Dükkancı: Ya babam çocuk bilimsel diyor, merak etmeyin. Bak ama gidecen yavrum tehlikelidir, Allah sonumuzu hayır etsin.

20 Mart 2010 Cumartesi

geceye dipnot hafız

geceye besmele. saat dokuz. ağır aksak taksime çıkıyorum. yol yokuş can arkadaşım ferru, beyoğlu'nda sahneye çıkacak, metal nağmeleri ile kafamı dövecek, yola çıkmadan birkaç bira yuvarlamışım, kafam kıyak. beşiktaş çarşı'nın ortasına geldiğimde tek kişilik şahane bir gösteriye şahit oluyorum. hafız olala: hayal, rüya ve sinema arasında mesafeler birer adım. o çocuk sanki hep oradaydı, bir mağaza açılışından apardığı onlarca balon arkasında sürükleniyor, çürük ve eksik dişleri ilahi dekorun bir parçası, koşarken sürekli gülümsüyor. beni rahatsız eden bir mutluluk haline bürünüyorum. sokağa çıkarken cebime elma atmayı ortaköy sahilinde tanıştığım dünyanın en arsız berduş insanı ihsan'dan öğrendim - birgün cebinden rakıya meze böreklerini çıkarınca aklım gitmişti- yürürken soluk arası verip elmayı dişliyorum. acaba bu sahneden neden bir parça rahatsız oldum hafız, kem gözlere gece düşkün. elmayı tekrar tekrar dişliyorum.

içimde tezle ilgilenmemenin, tez yazamamanın verdiği, birkaç aydır iyice aşina olduğum huzursuzluk. bugün hiç çalışmamış olmam aklıma düşüyor, bu defa elmayı hırsla dişliyorum.

dolmuş yolcuları tepebaşı'na kusuyor. beyoğlu'na doğru yürüyorum. konserin başlamasına epey var, ama oturup birkaç bira daha yuvarlamak istemiyorum, hala kafam kıyak hafız. tatlı sarhoşluğumla mephisto'ya yollanıyorum. roman raflarını birkaç tavaf edip, şiir reyonuna düşüyorum. elime aldığım kitap ile rüya perdesine bir görüntü daha düşüyor, sonra şiir açılıyor: aşkın elif hali, murat çelik yazmış. çelik'le aynı sıralar, çelik'ten habersiz aynı başlığı kullandığım zamanlara dönüyorum. üç dört sene evveli. içimde yine rahatsız edici bir mutluluk, nitekim geç de olsa bu şiirle tanıştığıma memnun oluyorum bayım: "aşkın elif halinde eliften habersiz kendime ordular biçiminde lâl olmuş haller içindeyim."

durak'ın kapısında ferru, burak ve serkan var. geceyi parlatmanın şerefine bir bira daha o zaman. ferru sahnede. beklentilerimin aksine, kafamı döven ritimlerini çok seviyorum. oysa metal'le uzaktan da olsa bir akrabalığımın olmadığını herkes bilir. ama bu defa tamamdır, seviyorum. hançerli poetika diyorum hafız, ferru sahnede hançerle şiir yazıyor geceye. şeyhimin kulağına gitmesin ama bir de güzel headbang bağlıyorum. az kalan aklım iyice gitmiş.

uzun zamandır görmediğim bir dosta rastladığım zaman sanki başka bir gerçekliğe geçer gibi oluyorum demişti, yazan kişi geçenlerde. durak bar'dan çıkmışım, sırayla epeydir görmediğim iki arkadaşa rastlıyorum. yazan kişiye hak veriyorum, başka gerçekliklerden transit geçiyorum. birkaç bildik cümleyle, muhabbetten tasarruf edip kaçıyorum. belki de son birkaç saat içerisinde darbeli ritme müptela olmuş kulağım yüzündendir ya da belki kafam hala kıyak, bilemiyorum. lafı fazla uzatmaya gerek yok, yola koyuluyorum.

seferlerimizdeki az yoğunluktan ötürü siz değerli yolcularımızdan özür diliyoruz; dolmuş beni kusmadan ben kendimi dolmuştan atıyorum. melankoli bir semt adı değildir. eve yollanmadan evvel, beşiktaş sahilde ufak bir yürüyüş yapıyorum. ölmüşlerin önüne varsın kabilinden birkaç midye yiyorum. keyfim az yerine geliyor. eve giderken tez sıkıntısına uğruyorum yine, nasıl bitecek lan bu tez, hiç bilmiyorum, sanki baban yazacak hayvan herif, afedersin sevgili okuyucu, ama otur yaz işte di mi? ne gerek var bu kadar uzatmaya?

saat neredeyse gece yarısını bulmuş. rüya, hayal ve sinema arasında yine birer adım mesafe var, olala hafız. ama film bitmiş işte. çarşı'nın ortasında yine aynı çocuk, arkasında sürüklediği balonların hepsi patlamış. sürtünmekten olmalı. çocuk artık koşmuyor, çocuk artık gülmüyor. nedense bu görüntü içime kıymık gibi batıyor. kem gözüne gece düşmeli hafız. üstelik beni evde kimse beklemiyor. yatmadan evvel bir elma daha dişliyorum.

17 Mart 2010 Çarşamba

kem gözlere gece düşkün hafız

reha kardeşimin müsadesiyle, ona da selam ederim buradan, bilmukabele dediğini duyar gibiyim

ibrahim kuran - gökten rahmetle indi bazingalar, halbuki kalın parmaklarımla daha ince cigaralar sarmaya çalışıyordum, serbest düşme formülünü bilseydim attığım taş mutlaka bir kedinin başını yarardı diye düşünüyorum, hayatım yeni bir gucci çanta için neler veririm bir bilsen, tüm öğrenciler için indirimli yol tarifeleri talep ettim, daha ne olsun, olalala hafız.

Reha Discioglu - bi cantaya o kadar sey verilir mi yahu? canta dedigin elinin kiri. birisi gider birisi gelir.

ibrahim kuran - bir varmış bir yokmuş bir an evvel zaten bir devrim olmuş bir kahraman bir mesel anlatırken bir kuyuya bir taş atmış ardından bir müflis çocuk bir çırpıda o kuyuya düşmüş gel zaman git zaman bir dabbe mesafesinde bir kalbi kırık kırkının da kalbi kırık üstelik sonra zaten sabah

Reha Discioglu - gelmekte olan devrim halka yavas yavas sevdiriliyordu. giderek dil devrimi dusunce devrimine donusecek hatta yeri geldiginde kalbi bile devirebilecekti. kalp devrimi.

ibrahim kuran - halka halinde dizilen devrimciler halka rağmen halk için devirdiler bir yüzyılı revan yolunda bir kervanda kan revan içerisinde kalan mülteciler –sonra cılız bir ses duyuldu arka sıralardan, bana sevdalarından bahset, hayata dört elle yaka paça nasıl sarıldığından bahset- çayın demi çökmüş gece çökmüş dudaklarında sarma tütün bir grup karşı devrimci ortada kalan doğu meselelerinden dem vuruyorlardı dertli dertli –sonra gürledi cılız ses, akisleri duvarlara çarpa çarpa kırılırken, hayallerinizi umursamayacak kadar korkaksınız- fidel bir puro yaktı, meseleye bir fransız kadar fransız olan fransa asıllı bir kübalı kadın fidel'in söylediklerine sanki hiç aldırmıyordu

15 Mart 2010 Pazartesi

geçmişe selam çak hafız

hayrolsun hafız sigaraları uçuca ekleyip sabahı etmişsin

olağan tez yazma sıkıntıları bir yana -ki tez yazmak cenk etmektir nefsinle, derununda yatan atıllıkla yüzleşebilmektir, boş sayfaya saatlerce baktıktan sonra şuursuz bir cümle yazıp silme iradesi göstermektir

şimdi boşver bunları hafız, ne kadar uzun zaman oldu, gecenin sabaha erdiği vakitlerde klavye tuşları üzerinde parmakların arzı endamına izin vermeyeli, ne kadar oldu kendimle hasbihal etmeyeli

muhasebeni yapmayı ihmal etmişsin bi'can dediğini duyar gibiyim, mesele inan bu değil hafız, kelimelerim bağlamını yitirdiler, serkeş oldular, sarhoş oldular

inancımın sekteye uğradığı zamanlarda, baykuşların kelebek kanatlı helecanlarımın ırzına geçtiği kabz hallerinde yazamıyorum

bir el ver hafız, geceyi şarabın kızınlında tutkuya boğalım, bana inanan gözlerle gel, sözlerin ümitvar olsun; inan şevksiz, gayesizve hayalsiz insanlardan bıktım usandım, ulan çakmak çaksın gözlerin, öyle gel hafız, inan ulan şu hayata...bana mücadelelerinden bahset, bildiğin tüm sınıfları altüst edelim, devrim yolda düzülürmüş...bana tütün kokan gecelerde demli çaylar eşliğinde filistin'den bahset...devrimci derviş ol sen, narin bir karanfi yaprağına sarayım incecik cigaramı...heyecana gelip, derunumuza inelim

içim kangrene bağladı, kelimelerin içi boşaldı, hafız, ram almak istiyorum tutkularımın peşinde tükenesiye avunurken. merakıma celb olsun diye çok soru biriktirdim, ama bir karışıklık var bu işte, muazzam bir karışıklık, sorularımı doğru cümlelere sığdıramıyorum

geçen gün, ben tümevarıma giderken, bir kadın gucci sevdasından bahsediyordu bana