
dünya ve desie. 2008 hollanda-fas ortak yapımı. dünya faslı bir müslüman, ailesi ile birlikte hollanda'da yaşar. ailesi, onu faslı bir aile dostarının oğlu ile evlendirmek ister. desie ise hollandalı, deli dolu, heveslerinin peşinde. film boyunca nereden başladığını ve hangi noktalarda sürdüklerini bilemediğimiz, tahmin edemediğimiz bir dostlukları var. bu film bir yolculuk hikayesi. desie ile dünya'nın fas'ta köklerini ve kişiliklerini bulma deneyimi. söylediğim gibi, hayatlarının ve duygularının ortaklığının hangi boyutta seyrettiğini bilmiyor olmak, bu yolculuğa neden birlikte devam ettiklerini sürekli sormayı gerektiriyor. belki kopamadıkları bir ortak geçmişleri var, kader onları belli bir noktada birleştirmiş ve onlar da sessiz mutabakatla dostluklarına devam etmişler. fakat bu noktada da, film boyunca, şu soru akla geliyor, neden desie dünya'nın inanç dünyasına ve pratiklerine o kadar yabancı. neden fas'ta hakim olan, ve dünya'nın ailesinin ait olduğu, kültürel kodlara saygı duymuyor - tabii bu nokta da bu kodlara itaat etmesini beklemiyorum. fakat demem o ki, filmde altlı/üstlü bir oryantalist söylem hakim. hollanda'da bir göçmen ailenin yeterince batılılaşmış kızı, hollandalı arkadaşı ile birlikteliğinde kimliğini ve ötesindeki ruh hallerini hiç sorgulamıyor. fimde verilen mesaj şu ki, biri fas asıllı, diğeri hollandalı bir kız, sorgusuz sualsiz, birbirlerinin içlerine/kimliklerine dokunmadan gayet başarılı bir dostluk yürütebilirler. film boyunca, birbileri hakkında "neden ve nasıl" sorularını asla sormazlar. bu oryantalist söylemin en güncel hallerinden biri olan, çokkültürcülüğün buyurduğu, ayrı yaşam odacıklarında fakat aynı yüzeyde birlikte olma hali. bu yüzden, batılı gözün bu filmde çizdiği mutlu çokkültürcülük portresini sorunsallaştırmak gerekiyor. zaman zaman filme dahil olamayan eleştirel seyirci, ki bu ben oluyorum, şöyle bir şey bekliyor, kahramanların kimliklerinin ötesini berisini deştikleri, insanın varoluş hallerinde karşılaştığı yüzleşmelerde sorun haline getirdiği katmanların filmde temsil edilmesi. yüzeysel bir paylaşımdan ötesini göremiyoruz. çok kültürlü ya da çok çeşitli ortak yaşam zeminleri, laf-ı güzaf. bir de, bu oryantalist söylemin devamı olarak, fas'ın 'doğu'dan mütevellit temsili' var. amerikan filmlerinden alışık olduğumuz, fas'ta bir pazar yeri ve bir curcuna; küçükbaş hayvanlar, falcılar, hafif çığırtkan satıcılar. oryantalizmin ortodoks temsilleri, genelgeçer seyirciyi üzmemek adına olsa gerek, bilfiil neşvünema bulmuş. ne diyelim, hayırlısı olsun. neyse filmin akışına daha fazla müdahil olmadan son sözlerimi söyleyeyim. karikatürleştirilmiş kültürel ve kimliksel karşılaşmalar olsa da -yinede- izlenir bir film. bir kere sinema tekniklerinin hakkını verdiğini ve açıların, renklerin doğru kullanıldığını söyleyebilirim. yolculuk ve arayış hikayelerini, 'nihayet kendini bulma' söylemini sevenlere tavsiye edilir. şunlar dünya'nın son sözleri, "sanırım anlamaya başladım, yeryüzünde milyarlarca ama milyarlarca hayat var. ve bu milyarlarca hayatın içerisinden yalnızca birini yaşayabilirsiniz, sadece kendi hayatınızı. ve yaşarsınız, sizin için en özel hayat kendi hayatınızdır." gerçi kadınlık hallerinin sunumu hakkında birşeyler söylemek istiyordum, filmin başında. birkaç kelam: film pembe tonlarında çiçekli-böcekli bir açılışa sahip. bizden bu yolla bir kadın filmi izlemek üzere olduğumuzu bilmemizi istiyor. malum olduğu üzere, kadınların naif-romantik-yumuşacık sunulması seksist ortodoksinin bir türevi. kadının doğası ve özü bu, ayıcıklar ve çiçekler, diyor açılışta. vesselam.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder