11 Eylül 2009 Cuma
berduşluk, devrim ve sufizm.
aleksandır süperberduş. devrimci bir sufi. bu adlandırma sizin hoşunuza gider mi, bilmiyorum, ama ben bu nitelemenin kahramanımıza yakıştığını düşünüyorum.
tunalı hilmi caddesi. akşam üzeri. birşeyler içip, muhabbet etmek derdindeyiz. kuzenim, birkaç gün önce, çıkmak istediği asya turundan vazgeçmek zorunda kalmış. siyasi meseleler yüzünden iran-afganistan sınırı kapalıymış - trenle gitmek istiyordu. ayrıntısını bilecek kadar uluslarası güç dengelerine vakıf değilim; ülkeler arasında olan meseleleri oldum olası sevmemişimdir, her neyse. benim aksime, geride bırakma ya da kaçma hali değil onun seyyahlık nedeni, yeniliklerin içerisinde sürüklenip durmak istiyor. heyecanlı bünye. dolayısıyla gündemimizde 'süperberduş' var.
"bir sayfalık yanlışlık sonucu öldü" diyor. irkiliyorum. ölümünün bu kadar basit olması, keder verici. gerçi satıraralarında ölenleri de biliyorum- tabiki metaforik değil; bu daha da keder verici. yazdığı satırların yalandan ibaret olduğunu farkedip, iki satır arasında, yani kaşla göz arasında intihar eden yazar kişiler.
neyse mevzumuza dönelim. süperberduş. devrimci karakter. etrafında kayıtsızca dolanan maskeli yüzlerden sıkılıp, hakikatin peşine düşen güzel insan. yalandan bir hayat sahibi olmaktan imtina eden edebli karakter. 'into the wild'ın esas oğlanı, sürekli sürüklenmek zorunda kaldığımız rollerden, yaşama stratejilerinden ve taktiklerden kaçıyor. kaçarak kurtulacağını zannediyorsa yanılıyor, diyenler olabilir. işte zaten tam da bu yüzden -nihayetinde kendini keşfetmek- için doğaya kaçıyor. malum, toplum her zaman buyurgandır, herhangi bir toplumsallık beraberinde zoraki olarak rolleri getirir. taraflar birbirini tanıyıp-anlamak için, istenilen rollere bürünmek zorundadır. aksi takdirde, toplum tarafından dışlanır ve çevreye itilir. hele para ve statü gibi ortodoksiler bu kadar güçlü, bu kadar hegemonik iken. her gün işe gidip geldiği yolda, hangi beyaz yakalı bir berduş görmek ister ki. aşağılamanın ötesinde, karşısındaki serserinin hayatı bu kadar "ciddiye almadığını" farkederken. - bi ara geç osmanlı döneminde, serserilik yaptığından dolayı sürgüne gönderilen ya da sınırdışı edilen güzel insanlardan bahsetmek istiyorum; bir de bunun yanında 'tembellik hakkı'ndan bahsetmek gerekiyor, sermayenin buyurduğu sürekli devinime karşılık, http://www.toplumdusmani.net/modules/wfsection/article.php?articleid=683 . - başa dönelim, süperberduş'un hem devrimci hem de sufi olduğunu söyledim. bir kere toplumun ve toplumsal ilişkilerin tam içerisindeyken, sürüklenmek zorunda kaldığı rollerden sıyrılması mümkün değil. toplumu ve daha ötesinde bireylerin kanıksanmış değer yargılarını değiştiremiyorsan, uzak kalman gerekiyor. hayır, bu bir kaçış değil, sevgili okur, aksine yoldaki insanları da sürükleyerek toplumsal çerçevenin dışına çıkmak emsal bir durum. nitekim, devrimi toplumun içerisindeyken buyurduğunda bir yandan bahsi geçen ortodoksilerle boğuşmak zorunda kalacak. malum, süperberduş nihilizmin yarattığı zeminde oldukça devrimsel. devrimselliği ilk önce kendini keşfetme çabasından, sonra da etrafındaki insanların kalplerini uyandırarak uzaklaşmasından mütevellit. -bu yüzden film boyunca, tarkovsky'nin stalker'ı ile paralellikler kurma ihtiyacı duymuştum. velhasıl, kocaman harflerle, devrim ilk önce içeride, yüreklerde başlar, diyor süperberduş. malum olduğu üzere dinlerin, bilhassa islam'ın, tebliğ metodu budur. ilk önce nefsini tanıma, sonra nefsini ıslah etme, sonra da etrafındaki insanların kalplerini fethetme (bkz. 'gavsülazam', abdülkadir geylani). kitlesel hamlelerden ötede bireylere hak ettikleri kıymeti vererek, yüreklerine nüfuz etme. süperberduş, ilk aşamada, kendi dışsal/içsel yolculuğunda oldukça inançlı bir sufi. daha önemlisi, birşeylerin değişebileceğine dair hala bir umudu var.
kuzenimle benim filmden devşirdiklerimiz, aşağı-yukarı bu minvalde. bu arada etrafımda hala güvenebileceğim insanların olduğunu bilmek, çok evvel kaçan huzurumu yerine getiriyor. gece ilerliyor, tunalı hilmi, sonrası alışveriş. eve gelirken, kuzenimden son sözler, "sevme savaş, harcarlar seni. berduş olursun. ezilme ez, anlamazlar seni." (arog'da böyle bir replik varmış, ben de bugün öğrendim.)
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Bu yorum yazar tarafından silindi.
YanıtlaSilgecesonu : mutlu ol hep/
YanıtlaSilrakı iç belki biraz...ve İbrahim Tatlıses dinle Neruda'nın 'the saddest poem' şiirine ek olarak : ' Urfa Sana Küsmüş..' benden söylemesi, güzel şarkı olmuş..
ama hep [u]mutlu ol kuzi/
yakisir.