27 Aralık 2010 Pazartesi

murat uyurkulak, anarşizm üzerine


Kendilerini anarşist olarak tanımlayan kesim, özellikle 12 Eylül sonrasında ve daha çok da 1990’lardan itibaren ortaya çıktı. Gençik arasında giderek yaygınlaşıyor anarşist hareket...
Şimdi şimdi artıyor, şimdi şimdi samimi bir şey gibi görünüyor. Samimiyete vurgu yapıyorum, zira yenilgi dönemlerinde, yenilginin müsebbibi saydığın teoriye, siyasî hatta tepki duyarsın ve yeni arayışlara girişirsin. Hele bir de yorgunsan, çok da gücün kalmadıysa, bu daha da kolaylaşır. Türkiye’deki anarşizmin on yıl önceki hali, bir yenilgi psikolojisinden bağımsız düşünülemez. Şunu söylemek doğru değil belki, ama tanımlasın diye söylüyorum: Bir kaçış noktası gibiydi anarşizm. Şimdi şimdi ayaklarının üzerinde durmaya, gerçekten ciddi bir politik hat olarak hayatın içinde varolmaya başladı. Bunda tabii yeni toplumsal muhalefet hareketlerinin sesinin çıkmasının, gey-lezbiyen ve kadın hareketinin de etkisi oldu. Gerçi kadın hareketi son dönemlerde biraz kötü durumda... Çünkü feministler akla gelebilecek en talihsiz durumlardan birine uğradılar, yüz çevrildiler. 90’ların başındaki feminist eylemleri hatırlıyorum, o dönem kadın hareketi çok dinamikti... Dünyayı kurtaracak hareketlerden biri işçilerin ya da ezilenlerin hareketiyse, hemen ikincisi de kadın hareketidir. İnanılmaz derecede devrimci imkânlar taşıyan bir hareket. Vaktiyle bu tür hareketlere yakın kadınlarla konuşuyorum, “feministler mi, boşver onları” diyorlar. Erkeklerin zaten canına minnet. Erkekler, feminizmin dibe batmasından son derece memnun. Çünkü iktidarı kullanmaktan vazgeçmek o kadar kolay bir şey değil. Feminist hareketin bu ülkede çok güçlü olması gerekirken şimdi ortalıkta gözükmüyor. Bu, müthiş bir talihsizlik.

Troçkistler, alternatif küreselleşme eylemleri sırasında anarşistlerin camları, çerçeveleri indirmelerini nefretle kınıyordu...
Birisi anarşistlerden nefret ettiğini söylerse, ben kıl olurum. Bakunin’in Devlet ve Anarşi'sini çevirmiştim. Onun önsözünde şöyle güzel bir şey diyordu: “Anarşistler, dünyadaki devrimci hareketin vicdanıdır.” Kendini muhalif gören bir insan, o bankaların camı, çerçevesi inerken bundan nasıl nefret eder, nasıl mutlu olmaz? Ondan nefret edersen, o zaman HADEP’lilerin Kadıköy’deki eylemlerinden, Kürtlerin eylemlerinden de nefret edersin. Bu doğru bir şey değil. Bir kere şiddet, çok tehlikeli bir kavram. Bir şeyleri şiddet üzerinden düşünmeye başladığında, çok gerilere savrulursun. Şiddet düzenin kavramıdır, aynı terörizm gibi. Malûm, her kapıyı açan anahtar oldu terörizm... Kolombiya’daki FARC da terörist, İspanya’daki ETA da, yarın öbür gün, emin ol Marcos da terörist olacak. Başını kaldıran, isyan eden herkes terörist bu dünyada. Şiddet de öyle bir kavram. Mazlumun gösterdiği tepkiyi şiddet olarak tanımlayamazsın. Şiddet başka bir şeydir. Ne oranın, ne buranın şiddeti olmasın dersen, çok doğru bir önermede bulunmazsın. İsrail’le Filistin’i düşün, Hamas’ı düşün. Tak tak intihar eylemcisi kurban ediyorlar. Burada sen Filistin mücadelesine destek veren biri olarak, onun içinden biri olarak bunun doğru olmadığını söyleyebilirsin. Ama “Hamas’ın yaptığı terörizmdir” dediğin vakit, burada bir hata var. Önce İsrail’i teşhir etmek, Hamas’ı ondan sonra değerlendirmek lazım. Hamas’ı zerre kadar sevmiyorum, o ayrı bir mesele.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder