10 Ocak 2011 Pazartesi

anafor

kapılar açılıyor önümde, kapılar kapanıyor, gecelerin geçtiği yetmezmiş gibi mevsimler geçiyor, anı yakaladığım anlar pek nadir, ruhum bedenime bir türlü teslim olmuyor, kanatlar takıp uçabilmek için daha fazla sarhoş olmak istiyorum,

bencilliği bir kenara bırakıp, kapıdan boyun eğip geçmek istorum, boyun eğmek bir tür düşüklük değildir, dünyamıza yabancı olan mütevazilik başlı başına devrimci bir eylemdir - nitekim ne demiş bilen kişi, ibrahim içindeki putları devir- ben olmamak, benden geçmek estetik bir devrim, başkalarının yaraları var sonra, aslında benim pek bilemediğim, gördüğüm ama hissedemediğim,

bu arada etik buyurmuyorum size, etik dayatmalar koyamam modern zamanın peygamberleri gibi, ancak kendimi unutma gayretinde canımı yakanı söyleyebilirim, geçip gitsin, bir de senin/sizin canını/zı yakanı dinleyebilirim,

gerçi, anlatmak ve dinlemek-ve-anlamak arasında bunca tarihsel materyalist mesafe varken, ne yapacağımı da bilemiyorum açıkçası, metafizik örgütlenmeler de geride kalmış haddi zatında; hadi beraber kaçalım desem, kaçalım desem sonra, sonra sen/siz kaçacak yer yok deseniz, kaçıp gittiğimiz yer de nihayetinde tükenir deseniz, tabii bok olur hayaller ya, mesele içinde bulunduğun kısıtlardan kaçabilme fikrini her an saklı tutmak,

bir de sıfırlamak kendini, sıradanlaştırmak, önemli gördüğün noktalarının bundan sonra altını çizme, üstünü çiz gitsin, görme önemlilerini, özelliklerini - ki bir başkası ancak kaybolduğun gecede yıldızlara rastlayabileceğini söylemiyor muydu- kaybol o zaman, sıfırla ben olanı,

yeniden varolmaya çalış, varol demiyorum bak, varolmaya yeniden çalış diyorum, kendini unuttuğun vakitlerde, kaçma hayalleri kurarken yeniden sonra; ama aslında kendin olarak, hiç bir şeyini eksiltmeden, kaçmadan, sakınmadan, tam da burada, bulunduğun zamanda, ama gayret

en güzeli ne biliyor musun, ilkbahar gelsin, tatlı taze ılık rüzgar.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder