8 Ocak 2010 Cuma

the state of mind // on the edge

mikroalem diyorum, burak'a. yakından bakmak gerekli, göremesen de bakmaya çalışmak gerekli. parmaklarımın ucunda sanki duvarlar, sınırlar var; dokunduğumda hissedemiyorum bazı zamanlar. son beş senede duyargalarımın köreldiğini hissediyorum, fazlaca hemhal olmakla, fazlaca yüz göz olmakla ilgili sanırım hayatla. hayatın içerisindeki gündelik pornografi, şiddet, içkin mücadeleler ve tüm bunlara dair kirli imgeler zihnime darbeler indiriyor; hissetme, ifade etme kabiliyetimi güdükleştiriyor. Out of sight, temporary. If you want to engage into, sure, you can any time, you can be an author of your own life. And if you have choices, you can establish your own stage, and you can act your performances with the actors/actresses whom you have chosen. This is, however, not your sight as you all hope for, even if your take the initiative. Sooner or later, you will be forgetten. All that remains is the shadowy image that you impose upon the people around your-self. Kafkavari umutsuzluklarla yazdıklarımın zihinlere bulaşmasını istiyorum bir gün. Burak bunun için gönüllü oldu, ben de ona bu konuda -izleklerini işleme hususunda- yardımcı olabilirim. Bir sürece girmiş bulunuyorum, resmi olarak beyan edemedim henüz, kendimi unutma ve unutturma yolunda adım atıyorum. "Ha İbrahim mi..." ünlemleri belki on onbeş sene sonra, gayet mülhem, aşinalık sadece bir ünlemde belirir. Nihilist değilim, eskisi kadar, anarşist salvolar belki üç-beş iktidarı sallayacak kadar; ancak bir sahaf saadeti beklemeyi umut ediyorum gerisinde. Tired of being, while you are doing. The ontological resistance, you may consciously or unconsciously deny for your own part, I have been pursuing for many years has dragged me along the recurrent theme of death. Not my own death, but the death of the condition of being human. Fakat, daha anlatacak hikayelerimiz var, on sene verin bize, burakçabaşibrahimkuran; sonrası iyilik sağlık, karanfil yaprağına esrar sararız.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder